Bir önceki yazımızda firaktan yani ayrılıktan bahsetmiştik. Firakın bir uzantısı da aslında yanlızlıktır. Yalnızlık edebiyatımızda en çok işlenen konulardan birisidir. Her şair her edip kendi tecrübesine, kendi iç dünyasına göre anlatmış yalnızlığı.
Orhan Veli şöyle bahseder mesela;
Bilmezler yalnız yaşamayanlar ,
Nasıl korku verir sessizlik insana ;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle ;
Nasıl koşar aynalara ,
Bir cana hasret ,
Bilmezler...
Ulu edip Keykavusta eserine başlarken şöyle der;“kelimeden önce de yalnızlık vardı.“ Yani kelime var olduktan sonra da yalnızlık vardır ve her zaman olacaktır yalnızlık. İnsanoğlu var olduğu sürece yalnızlıkta onun dostu, yareni olacaktır.
Ümit Yaşar’da şöyle anlatır yalnızlığı;
Dünyada yalnız olmayan ne var
Yer altında ölüler, gökte yıldız
Denizlerde yelkenliler yalnız
Daha çok misal vermek mümkün tabi ama şairlerin misallerini burada bırakarak Almanya’da bulunan gurbetçi bir dostumuz Nezaket Ünal‘ın sözlerini aktarmak istiyorum yanlızlık konusunda.
Beni benle koyan, beni dört duvar arasına terk eden yalnızlığım…
Yalnızlık kimine göre yarsız, kimine göre sevgisiz, kimine göre kimsesiz geçirdiği hayattir. Bana göre ise onlarca, yüzlerce insanın arasında tek basına kalmaktır.
Onlarca insanın arasında kendi nefes alışımı, kalbimin atışını duyuyorsam yalnızım.
Esmeyen rüzgarın sesini duyuyorsam, yalnızım. Ben yalnızım…
Onlarca insanın sesine yabancı, sözüne yalancı gibi, yasıyorum dört duvar arasında.
Loş bir ışığın altında, soğuk duvarlara bakıp konuşmak, konuşup içimi dökmek, beni, benliğimi anlatmak istiyorum. Yalnızlığım bu benim. Soğuk duvarlar. Los ışıklar.
Neden ben diye hiç isyan etmedim, neden ben yalnız kaldım diye hiç sormadım kendime. Sen gidince, beni benden alınca, yalnız kaldım birden.
Beni aldın, benden götürdün. Ama ben nefes alışını hala ensemde hissediyorum. Sen yoksun ama hissediyorum.
Yalnızlığımın baslangıcı sanki bir ihanetin sonuydu. Sanki yüreğimin dağlanışı, gönlümün yanmasıydı.
Küçük mutluluklarımın sebebi, büyük acılarımın bedeliydi yalnızlık böyle birşeydi işte.
Etrafımda o kadar çok dost dediğim insan varki, iyi niyetli, sevecen, beni ben oldugum için seven ama beni yinede yalnızlığımla bırakan iyi dotlar….Yalnızlığın dostları…
Yalnızlık böyle birşey işte, onca insanın içinde kendini yaşamak, kendini hissetmek, ama kendini bilmemek. Yüksek sesle konuşulanları duymamak, anlamamak, veya anlamak istememek.
Sanki soğuk sulara dalar gibi, düsüncelere dalıp boğulmak gibi, nefes alamamak gibi. Buz kesen bedenimde, sıcacık bir el hissetmek istercesine savaşmak, çaresizce, umutsuzca savaşmak. O eli hissetmek, o ele ulaşmak için çırpınmak. Yalnızlık buz kesen bedenimi ısıtamıyordu, ısıtamayacakti, çünkü yalnızlık zaten bedenimdi, bendim ve ben yalnızlıktım.
Beni benle koyan, beni dört duvara arasına terk eden aslında yalnızlık değil, bendim. Beni ben yapan ben, yalnızlıgı ben yapan yine bendim.
Ve son söz dostlar;
Evren büyüklüğünde yalnızlık,Odada benimle başbaşa, ben hayalleri satın aldım, kaybettiğim aşkların ziyanında.