İSLAMDA EDEB
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
“Hayret etme, çok beğenme” anlamındaki Arapça e–d–b kökünden türetilen edep, “güzelliği dolayısıyla insanı şaşırtan, takdirini kazanan şey” demektir. Bir kimsenin sahip olduğu meziyet ve fazilet başkalarında hayranlık ve takdir hissi uyandırdığı için edep diye adlandırılmıştır.
Edep, değişik açılardan tanımlanmıştır. Örneğin; “Edep, ona sahip olan kişiyi küçük düşürücü durumlardan koruyan bir melekedir.” denmiştir. (Meleke, güzel huy ve alışkanlık demektir.) Yedinci asırdan itibaren yazılmaya başlanan edep kitaplarında medenî ve ahlakî davranış tarzları (âdâbı muaşeret) ve bu konularda gerekli olan pratik bilgiler ayrıntılarıyla zikredilmiştir. Giderek gelişen edep kültürünü;
1- Her seviyedeki insana hitap eden ahlakî-edebî hikmetler,
2- Seçkin ve aydın kişilerin duygu, düşünce tarzlarına güzellik ve incelik kazandıran kültürel edep,
3- Yöneticilerle diğer üst seviyedeki meslek erbabının meslekleriyle ilgili kural, âdâp ve erkan, özel davranış tarzları şeklinde üç bölüme ayırmak mümkündür.
Hz. Peygamber’in sünnetinde, müekked ve zevaid sünnet dışında kalan davranışlar, fıkıh literatüründe genel olarak edep terimiyle ifade edilmiş ve “âdâp” başlığı altında ele alınmıştır.
Birçok faziletin kaynağı olan edebe uygun davranış tasavvufî hayatta da çok geniş bir uygulama alanı bulmuştur. İlk sûfîler camiye girmenin edebinden helâya girmenin edebine kadar bütün davranışlarını belirli kurallar çerçevesinde düzenlemişlerdir. Daha sonra bu kurallar âdâb ve erkân tabirleriyle ifade edilmiştir. Zaten tasavvuf terbiyesinin amacı sâliki, hem Hakk’a hem halka karşı iç-dış, yani düşünce, hayal, söz ve davranışları itibarıyla edepli hale getirmektir. Sûfîler zerâfet ve nezâket kaynağı olan bu anlayışı, çok sık kullandıkları “Edep ya hû” sözüyle ifade etmişlerdir.
Toplumun Edep ve Haya Açısından Geçirdiği Erozyon
Abdülbaki Gölpınarlı, çocukluk günlerindeki durumu şöyle anlatıyor: “Tarikatta edep, yapılması gereken şeylerdir.
Edep, yemede, içmede, oturmada, kalkmada, yürümede, yatmada, konuşmada, ibadette... hasılı her şeyde vardır. Çocukluğumu hatırlarım, biraz hızlı yürüsem, ayağımı yere vurarak bassam, kızarak, paylayarak değil, inandırarak, anlatarak “ne yapıyorsun Baki, o nasıl geziş?” derlerdi. “Her şeyin canı var yavrum, tahta incinmez mi? Bak yerlere döşenmiş, bizi üstünde gezdiriyor, bizim de ona hürmet etmemiz, onu incitmememiz gerekmez mi?”
Yemekte ağız fazla şapırdatılamazdı, yüze bakılması yeterliydi. Çünkü yemekte kimseden ses çıkmamalıydı. Bardağı yere koyarken ses çıkarmak ayıptı. Bardak ve konduğu yer incinmemeliydi. Hem de bardakla görüşmeden, yani bir kenarını öpmeden, su içmek ya da içtikten sonra görüşmeden yere koymak iyi karşılanmazdı. “O”, derlerdi, “Bize hizmet ediyor bizim de ona izzet (saygı) etmemiz lazım.”
Uyuyan kimsenin uyandırılması gerekirse yastığına hafifçe vurularak hafif bir sesle “âgâh ol erenler” denilirdi. Bağırarak konuşulmaz, biri söylerken sözü kesilmezdi. Kulağa fısıldamak, kahkahayla gülmek gibi şeyler ayıp karşılanırdı. “Ben” diye konuşulmaz, “fakîr” ifadesi kullanılır; şayet ağızdan “ben” sözü kaçsa derhal ilave edilirdi: “Benliğime lânet!”
Gelen misafirin ayakkabıları kapıya doğru çevrilmez, içeri doğru çevrilirdi. Kapıya doğru çevirmek bir daha gelme demekti. Bir de içeriye çevrilen ayakkabıları giyen, evdekilere arka çevirmeden giymiş olur ve arkasını çevirmeden kapıdan çıkardı.
Yüze tokat vurulmaz, insana hiçbir suretle sövülmez, insanın her şeyi mukaddes sayılırdı. Tıraş esnasında dökülen saçlar bile toplanıp ayak değmez bir yere gömülürdü. Bütün bu ve benzeri edeplerde çıkış noktası, her şeyin canı oluşu, bizden ayrı olmayışı ve insanın mukaddes bir varlık bulunuşuydu.
Kapı çarpılarak gürültü ile örtülmez, yavaş örtülürdü. “Kapıyı kapat” denmez, “kapıyı ört” veya “kapıyı sırla” denilirdi. Allah kimsenin kapısını kapatmasın! “Lambayı söndür” denmez, “lambayı dinlendir” denilirdi.
Abdullah İbni Mübarek buyurdu ki: Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam. Fakat edepli bir alim ile görüşemesem üzülürüm.
Hikmet ehli buyuruyor ki: İlim gibi edeb de, öyle bir hazinedir ki, onu hiçbir hırsız çalamaz. Din ve dünya güzelliği bundadır. İnsanı hayvandan ayıran edepdir.Edebi gözetmek, zikirden üstündür.Edebi gözetmeyen Hakka kavuşamaz.İnsanlar edebe ilimden çok daha fazla muhtaçtır.En büyük edeb, ilâhî hududu muhâfaza etmek, gözetmek, Allah Teâlâ'nın emirlerine uymak, yasaklarından sakınmaktır.Bir kimsenin edebli olması, iyi kalplilik ve akıllılık alâmetidir. İnsan edeb ile dünyâ ve âhirette yüksek derecelere kavuşur.
Bazı Adab Konuları
Yeme-içme adabı:
Helal kazanıp helal ve temiz olan şeylerden yemek,
Yemeğe besmele ile başlamak,
Sağ el ile yemek, (zaruret halleri müstesna)
Sofrada kendi önünden yemek,
Başkasının lokmasına bakmamak,
Ağız şapırdatmamak,
Çok konuşmamak, çirkin şeyler konuşmamak,
Mideyi doldurmadan sofradan kalkmak,
Allah'a şükretmek,
El ve ağzı yıkamak, v.s
Giyim-kuşam adabı:
Güzel ve temiz giyinmek,
Giyindiği ile kibirlenmemek,
Kadınsa erkek, erkek ise kadın elbisesi giymemek,
Erkek ise ipek elbise giymemek gibi..
Oturma–kalkma adabı
Konuşma adabı:
Hayır konuşmak,
İftira, dedikodu , yalan türü şeyler konuşmamak,
Bağıra çağıra konuşmamak,
Karşımızdakinin sözünü kesmemek,
Büyükler söz vermeden konuşmamak, v.s
Selam adabı:
Selam vermek ve almak,
Selamı daha güzeli ile almak,
Büyük küçük ayırmadan selam vermek,
Ev halkına da selam vermek,
Selamı aldığını belli etmek, lakayt davranmamak, v.s
Uyku adabı:
Tok karınla uyumamak,
Besmele ile yatmak,
Sağ tarafı üzere yatmak,
Dua ederek yatmak,
Kalkınca Allah'a hamd ederek kalkmak,
Çok fazla uyumamak, v.s
Toplantı adabı:
Toplantının şekline göre davranmak,
Gelen büyüklere yer vermek,
Durumuna göre konuşmak,
Konuşan kişinin sözünü kesmemek,
İki kişi aralarında fısıldaşmamak, gülüşmemek,
Başkasını rahatsız edecek tavır ve davranışlar içinde olmamak, v.s
İlim adabı:
İlme Allah rızası için yönelmek,
Hocaya saygısızlık etmemek,
Hüsn-ü zanda bulunmak,
Anlayacağı vakitleri tesbit ederek o vakitlerde çalışmak,
İlmiyle amel etmek,
İlmiyle böbürlenmemek,
İlmini yanlış yerlerde kullanmamak, v.s
Yolda yürüme adabı:
İstikametli olmak, (sağa sola bakmamak)
Büyüklerin önlerinden yürümemek,
Taşıt kullanıyorsa trafik kurallarına uymak, yol hakkını ihlal etmemek,
Yolda eziyet verici şeyler varsa kaldırmak, yolu kirletmemek,
Ticaret adabı:
Helal kazanmak için bütün gücü kullanmak,
Dükkanı erken açmak,
Yanında çalıştırdıklarının hakkını tam vermek,
Müşteriyi kandırmamak, müşterinin bilgisizliğinden yararlanmamak,
Yemin etmemek,
Zekat ve sadakayı bol vermek,
Kanaatkar olmak,
Borçlusuna kolaylık sağlamak,
Alacaklısını aldatmamak,
Evlilik adabı:
İyi bir eşle evlenmek,
Yuvasını hayır düşünceleriyle kurmak,
Özellikle düğün merasimlerinde dikkatli davranmak,
Aile mahremiyetine dikkat etmek,
Aile efradına helal lokma yedirmek,
Hak ve hukuklarına riayet etmek,
Terbiye noktasında titiz davranmak,
Şefkatli ve merhametli olmak,
Kötü örnek olmamak, v.s
Edeb ehli mazlumdur, zalim olmaz,
Edebsiz ilim öğrenen âlim olmaz.
Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım taleb,
Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb.
Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâ’dan
Giy ol tâcı emin ol her belâdan
Unutulmamalıdır ki Herkes Kendi Karakterinin Gereğini Yapar
De ki; "Herkes kendi kişiliği uyarınca hareket eder. Rabbiniz kimin daha doğru yolda olduğunu herkesten daha iyi bilir. (İsra, 17/84). Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun. METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR