İLİM TALEP ETMEK
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
İlim talebesi olmanın fazileti. Allahu Tealâ’nın sübutî sıfatlarından biri de İlim sıfatıdır. Bir varlığın yaratılabilmesi için üç temel sıfata ihtiyaç vardır. Allah’ın İlim, İrade ve Kudret sıfatları olmadan hiçbir şey vücud sahasına çıkıp var olamaz.
Yani önce İlm-i ilâhîde projesi olacak. Sonra varlığa çıkması İrade olunacak. Sonra da Kudret tarafından yaratılarak varlık âlemine çıkacak. Allah’ın yaratması ile varlık nûruna kavuşan her şeyin, gayet intizamlı, hikmetli, ölçülü ve san’atlı yapılışları onların nihayetsiz bir ilm-i ilâhînin mahsulleri olduklarını akıl gözüne apaçık bir şekilde gösterir.
Kur’ân-ı Kerîm de nihayetsiz ilimler sahibi olan yüce Rabbimizin ezelî bir kelâmı olduğundan hadsiz ilimlerle dopdolu olarak nâzil olmuştur. Kâinatın bütün ilimlerini ve hakikatlerini, âhiret âlemlerinin, insanlık âleminin ilimlerini, hatta Cenâb-ı Hakkın isim ve sıfatlarına dair hadsiz marifetleri içine alan bir ilimler hazinesidir.
Hak ile bâtıl, hakikat ile hurâfe arasındaki en mühim fark; birisi Allâh’ın ilimine dayanıp oradan hayat alırken diğerinin tamamen hayal ürünü ve vehmin mahsulü olmasıdır. Kur’ân-ı Hakîm ve ondan zuhur eden dîn-i İslâm, insanları dâimâ hak ve hakikate çağırmış, bâtıl ve hakikatsiz şeylerden uzak olmalarını da emretmiştir.
Hakîkatlerin anlaşılması ve bâtıldan uzaklaşılması, kâinatta tecellî eden hakîkatlerin insanın ruhuna da aks etmesi ve böylelikle kâmil insanların yetişmesi ancak ilim ile olabildiğinden, İslâmiyet, ilim tahsiline çok büyük bir önem vermiş, ilim talebelerini ve âlimleri alkışlamıştır.
Hak Teâlâ kitabında“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” diye ferman etmiş; sevgili Resûlü de “İlim Çin’de de olsa talep ediniz. İlim talep etmek kadın erkek her Müslüman’a farzdır” buyurmuştur. Ve bunun gibi pek çok âyet ve hadislerle insanlar ilim sahibi olmaya, düşünmeye, aklını çalıştırmaya ve araştırmaya teşvik edilmiştir.
Yapılan bu teşvikler, olağanüstü bir ilmî faaliyetin İslâm dünyasında başlamasına sebeb olmuştur. Kur’ân’ın nüzulüne kadar câhiliye devrinin vahşetleri içinde yaşayan ve büyük ekseriyeti okumak ve yazmak dahi bilmeyen o devrin insanları, İslâmiyet ile birlikte yediden yetmişe hummalı bir ilmî faaliyet içine girmiştir.
Daha bir asır geçmeden doğuda Çin’den batıda İspanya’ya kadar uzanan muazzam bir İslâm medeniyeti oluşturarak o zamanın medenî milletlerinin üstadları, hocaları ve idârecileri olmuşlardır. İslâm coğrafyasının her köşesinde Mekke, Medîne, Şam, Bağdad, Basra, Buhara, Kurtuba daha sonraları Konya, Bursa ve İstanbul gibi çok sayıda ilim ve kültür merkezleri, medreseler ve kütübhâneler ortaya çıkmıştır.
Yüz binlerce dehâ derecesinde âlimler, bilim adamları yetişmiş ve bunlar da milyonlarca eserler yazarak insanlığa nur saçmışlardır.
TALEBE-İ ULÛMUN ŞEREFİ
İlim taleb etmenin fazilet ve şerefini beyan eden bir hadîs-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, ilim talibinin yaptığından memnun olduklarından kanatlarını onun (üzerine) koyarlar. Semâvat ve arzda olanlar, hatta denizdeki balıklar âlim için istiğfar ederler.
Âlimin âbid (ibâdet eden) üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, onlar ilmi miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir.”(Ebû Dâvud, Tirmizî, İbni Mâce)
Diğer bir hadiste de ilim talebeleri, her Müslüman için en büyük bir maksad ve en saadetli bir müjde olan şehidlik mertebesini kazanmakla müjdelenmişlerdir.“İlim tahsil eden bu hâlde iken eceli gelirse, şehid olarak vefat eder” (Bezzar, Taberani)
İlim talebesi olmanın faziletine işareten İmam-ı Şafiî gibi büyük zatlar “Talebe-i ulûmun hatta uykusu dahi ibadet sayılır” (Şualar, 374) demişlerdir. Diğer bir rivayette yine İmam-ı Şafiî Hazretleri, “Hâlis talebe-i ulûmun rızkına, ben kefalet edebilirim demiş. Çünki rızıklarında genişlik ve bereket olur.”4(Kastamonu Lâhikası, 131 ) Kastamonu (Bediüzzaman Hazretleri de Emirdağ Lâhikası isimli eserinde ilim talebelerinin geçimlerini temin etmek için çalıştıkları dünyevî işlerinin ibâdet hükmüne geçtiğini müjdelemektedir. Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun. METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR