SİYONİSTLER VE OSMANLI DEVLETİ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Osmanlı'nın Çöküşünde Siyonist parmağı. Siyonistlerin, İttihatçıların iktidara gelmesi, Sultan II. Abdülhamit’in tahttan uzaklaştırılması ve hâsılıÇanakkale, Sina ve Filistin Cephelerinde fiilen savaşıp, İngilizleri bütün güç ve imkânlarıyla destekleyerek; Osmanlı'nın I. Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılıp yıkılmasında büyük rol oynadıkları, Yakın Tarihimizin fazla üzerinde durulmayan ve vurgulanmayan sarih bir gerçeğidir. Sözü uzatmaya hiç gerek görmeden isterseniz tarihin tozlu sayfalarında bir gezintiye çıkıp, bu esrarengiz konuyu aydınlatmaya yarayacak, hayret ve şaşkınlıkla karşılayacağınıza emin olduğum malzemeler toplamaya gayret edelim. Filistin'de İsrail'in yapa geldiği bunca soykırıma rağmen, hâlâ Yahudi dostluk ve işbirliğinden dem vuran içimizdeki gönüllü safdillerin kulakları çınlasın!..
Abdülhamid ve Devlet-i Ali'nin Devrilmesinde Siyonistler
Siyonist lider Theodor Herzl, "Vaad edilmiş toprak Filistin'in" Yahudi koloniyalizmine açılması ve özerk bir "Yahudi Millî Yurdu'nun" ihdâs edilmesi düşüncesiyle, Haziran 1896-Temmuz 1902 arasında İstanbul'a 5 defa gelmiş ve farklı arabulucular kanalıyla Sultan II. Abdülhamit’in huzuruna çıkıp, kendi tâbiriyle "ayağına yüz sürmüştü". Devlet-i Ali'nin borç batağına saplanıp ağır iktisadî buhranlar içerisinde sürüklendiği, Osmanlı'nın IMF'si Düyun-ı Umumiye'nin malî sistemine el koyduğu bir vasatta; Herzl, başta devletin Avrupa'ya olan 20 milyon liralık borcunu ödemek olmak üzere Osmanlı'yı düze çıkartacak birçok cazip teklifte bulunmuş; fakat Sultan'dan, her defasında şiddeti daha da artan bir red cevabı almıştır.
Siyonistlerin, Filistin ve kutsal topraklar üzerindeki hâris emellerini sezen Abdülhamit Han, Herzl'e tarihe geçen şu haysiyetli karşılığı vermişti: "Ben bir karış bile olsa toprak satamam. Milletim bu imparatorluğu savaşta kanlarını dökerek kazanmış. Türk İmparatorluğu bana âit değil, Türk Milleti'ne âittir. Bırakalım Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim İmparatorluğum parçalandığı zaman onlar Filistin'e karşılıksız sahip olabilirler." "Medenî Avrupalıların istemedikleri ve memleketlerinden tard ettiklerini (kovduklarını) biz niçin kabul edelim?"Siyonistlerin, Filistin'e sinsice nüfuz edip yayılma çabalarına büyük bir basîretle engel olmaya çalışan Abdülhamit’e, Herzl'in son çâre olarak 5 milyon altın rüşvet teklif etmesi bardağı taşıran son damla olmuş ve Sultan, Yahudi lideri derhâl huzurundan kovmuştu. Bunu yaparken Başkâtibi Tahsin Paşaya şunları söylemekten de kendini alamamıştı: "Göreceksin, beni bu adam devirecek. Eğer o deviremezse kimse beni deviremez." Selanik'te sürgündeyken muhafızlarından Yüzbaşı Debreli Zinnun'a da şunları söyleyecekti: "Şimdi burada çektiklerim, Yahudilere yurt göstermeyişimin cezâsıdır."
Abdülhamit, Herzl'i terslemekle de iktifâ etmeyip, Yahudilerin Filistin'e ve mukaddes beldelere girmesini 1882'den itibaren yasaklama yoluna gitmiş ve iktidarı boyunca Siyonistlere göz açtırmamıştı. İşte bu noktada Siyonistler öncelikle, Filistin'deki emellerinin önüne âdetâ heykel gibi dikilen Sultan Abdülhamit’i devirmeyi, eğer bu yetmezse sonra da Osmanlı Devleti'ni yıkmayı planlamaya ve bunun hazırlıklarına hummâlı bir şekilde girişmeye koyulacaklardı. Herzl, Abdülhamit’in red cevabı karşısında hüsrâna uğramış bir ruh hâleti içerisinde, söz konusu meşûm düşünceyi ilk kez 1902'de şöyle açıklamıştı: "Hâlen bir tek plan aklıma geliyor. Sultan'a karşı kampanya açmalı, bunun için de sürgün edilmiş prensler ve Jön Türklerle temas kurmalı. Türkiye'ye malî ambargo uygulamalı ve Türkiye'nin dağılmasını beklemeliyiz."
İsteklerini empoze edemeyince, Abdülhamit’i tahttan indirme istikâmetinde hareket etmeye yeltenen Siyonistler, İttihatçıların başlattığı muhalif cereyanı bütün güçleriyle sonuna kadar desteklemiş ve bilhassa da Osmanlı ülkesindeki Mason örgütler aracılığıyla onlarla açık bir işbirliğine girişmişlerdi. Bir taraftan da Avrupa'da, kendilerini destekleyen basın ve etkili siyasiler eliyle Abdülhamit aleyhinde fevkalâde yoğun bir propaganda çalışması yürütüyorlardı. Sonunda, meydana gelen baskı ve iç karışıklıklara daha fazla dayanamayan Sultan Abdülhamit, 1908'de Meşrutiyeti ikinci kez ilan etmek zorunda kalmıştı. Buna en fazla sevinenlerin başında da Siyonistler gelmişti. Zirâ, 1904'te ölen Herzl'in sağ kolu Max Nordau, buna şöyle tercüman olmuştu: "Eğer Herzl olsaydı, hürriyetin ilanı için 'bu benim beraatım' derdi!” Dolayısıyla diyebiliriz ki, 1908 devrimi, büyük nispette Filistin emperyalizmi peşinde koşan Siyonizm'in de bir mahsûlüydü.
Söz konusu tezi Yahudi kaynakları da te'yid etmektedir: "Türkiye'deki Meşrutiyet İnkılâbı'nı en çok alkışlayan ve destekleyen Siyonistler olmuştu." "Filistin'deki Siyonistler, Yafa şehrinde mavi ve beyaz bayraklarla yürüyüş yaparak Jön Türk İhtilâli'ni kutlamışlardı."
Kısa bir süre sonra, bir komplo ürünü olan "31 Mart Vakâsı" ile Abdülhamit’in hâl edilmesi ise, Siyonistlerin sanki bayramı olacaktı. Siyonistler, 31 Mart İhtilâli'nde de rol oynamışlardı. Yahudiler, İttihatçıları iktidara getirmek amacıyla sarf ettikleri desteğin semerelerini şimdi tabiî olarak devşirmek arzusundaydılar. Bu maksatla Siyonistler, menhus teşebbüslerden kendi hesaplarına faydalanmayı ciddî bir şekilde umacak ve Masonlar kanalıyla İttihatçılara hükmedip iktidarda söz sahibi olmak isteyeceklerdi.
Nitekim, Dünya Siyonist Teşkilatı başkanı David Wolfsohn, İstanbul'a gelerek İttihatçılar nezdinde, Abdülhamit’in koyduğu, Filistin'e göç yasağının kaldırılması yönünde girişimlerde bulunacak ve netîcede Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, Mayıs 1909'da göç serbestiyetini tanıyacaktı. 1908 seçimlerinden sonra mebus seçilen ünlü mason-siyonist İttihatçılar Emanuel Karaso, Nesim Ruso, Nesim Malıyah'ın da bu konuda büyük gayretleri olmuştu. Dahası, İttihatçıların başını çeken Ahmed Rıza, Enver Paşa, Talat ve Nazım Beyler de Filistin'e Yahudi göçünün Osmanlı'ya yarar sağlayacağı gibi garip kanaatler taşıyorlardı.
Ancak, az bir zaman sonra İttihatçı-Siyonist işbirliği nihayete erecek ve İttihatçılar, Siyonistlerin gerçek emellerini fark etmeleri ve devletin geleceği ve Osmanlı'nın Ortadoğu'daki varlığı adına ne denli tehlikeli bir unsur olduklarını anlamalarıyla birlikte bütün ipler kopacak ve Abdülhamit’in gâyet yerinde olan göç yasağını Ağustos 1909'da yeniden tatbikata koyacaklardı.
Kendilerine cephe alan İttihatçılardan aradıklarını bulamayan Siyonistler, Osmanlı'ya dayanarak bir millî vatan ihyâ etme fikrinin iyice suya düşmesiyle, yeni planlar geliştirmek mecburiyetinde kalacaklardı. Eski Bahriye Vekili Topçu İhsan, Siyonistlerin Osmanlı'yı çökertme düşüncesi hakkında şu çarpıcı tespiti yapmıştı: "Bugün Siyonistler nazarında Osmanlı Devleti'nin çökmesi, hiç değilse Kudüs'ün ve Filistin'in bizden kopması istenmektedir. Masonlar da onlarla beraberdir." Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun. METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR