Zaman akıp giderken insanoğlu zamanın aykırı isteklerinin esaretine girmiş durumda Akıl bir şey isterken nefis başka bir şey istiyor Kul kulluğunun gereklerini unuturken gönül hoşnutluğunu kaybetmeye mahkum oluyor. Aslında hersey çok basitti. Kul ihtiyacını bilecek yaratan ihtiyaca cevap verecekti.
Ama insanoğlu ihtiyaçlarını belirlerken ihtiyaç mı yoksa arzu mu heves mi ayrımını yapamadı Arzular hevesler ihtiyaç olarak algılandı Nefse hoş gelenler tercih edilirken ruhun ihtiyaçları unutuldu Oysa ki yaradan kulu çift yönlü yaratmıştı; ruh ve beden. Ademoğlu bedeni ihtiyaçlarını taparcasına öncelerken ruhun ihtiyaçlarını öteler oldu. Materyal düzen o kadar hakim oldu ki maddeyi ve maddileşmeyi hayatın merkezine oturttu. Hatta o kadar abarttıldı ki insan sadece madde için yaşar oldu. Sadece tüketme endeksli bir hayat benimsendi.
Dünya nüfusunun iki katı üretim yapılarak tüketim çılgınlığının zirvesine ulaştık. Sonuç ; dünyanın sınırlı varlıkları sınırsızca tüketerek dünyayı da tüketti. Ruhlar mutsuz, bedenler saglıksız, akıllar karışık. Modern kölelik herkesi esir aldı. Çılgınca tüketenler daha çok tüketmek için kendilerini tüketti. Maddeyi elde edeceğim derken bedenlerini yitirdiler. Ruhlar mengenede ezildi. Ruhun çığlıkları duyulmaz oldu.
İbadet geleneğe, kulluk ritüele bağlandı. Akif’in dediği gibi: “dünyamızı dinle , dinimizi dünyamızla yamadık. En sonunda ne din kaldı ne de dünya.” Kul kendine şah damarından yakın olanın çizgisine girip dünyayı ikinci plana almadıkça bu çıkmazdan kurtulması imkansız tabiki. Ölçü : Buyurmuş ki alemlerin efendisi ; Kul dünya ile ahiret arasında kalır dunyayı öncelerse hem dünyasını hem ahiretini kaybeder.
Fakat kul dünya ile ahiret arasında kalınca ahiretini önceler dünyalığını ötelerse ahiretini de dünyasını da kazanır. Hatta dünyalığı gölgenin kişiyi takip ettiği gibi takip eder.