Araştırmacı Yazarlar | Yazarlar

KUR’AN-I KERİMDE KABİLELER, PEYGAMBERLER , YAHUDİLER

14 Nisan 2020, 19:08

KUR’AN-I KERİMDE KABİLELER, PEYGAMBERLER , YAHUDİLER

        Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

   Tarihi süreçte zaman zaman yolunu şaşıran insanoğluna Allah Teâlâ tarafından çeşitli rasüller ve nebiler gönderilmiştir. Bunlar arasında isimlerini bildiklerimizin sadece beş tanesi Arap ırkındandır. Diğerleri ise başka ırklara mensup peygamberlerdir. Konuyla ilgili hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:

   Kur’an’da isimleri yer alan peygamberlerin beş tanesi Araptır. Bunlar; Hz. İsmail aleyhisselâm, Hz. Şuayb aleyhisselâm, Hz. Salih aleyhisselâm, Hz. Hûd aleyhisselâm ve Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemdir.

   Onların hepsi, Arapların yaşadığı bölgelerde peygamber olarak görev yapmışlardır. Kavimlerinin hemen hemen tamamı helak olan Hz. Şuayb, Medyen bölgesinde; Hz. Salih, Hicr bölgesinde; Hz. Hûd ise Ahkâf bölgesinde yaşamıştır.

   Âd, Semûd ve Şuayb kavimlerinin helaki, Sebe’ kavmini perişan eden Arim Seli, Ashâbu’l-Uhdûd hadisesi ve Fil olayı, Arap toprakları olarak bilinen Bilâdü’l-Arap’ta meydana gelen helak hadiseleridir.

   Musa aleyhisselâm’ın düşmanları olan Firavun ve adamlarının helaki ile Karun ve Haman’ın yok edildiği yer, Mısır topraklarıdır.

   Lût kavmini yok eden o dehşetli felaket ile helak yerine daha hafif bir cezaya çarptırılan İlyas aleyhisselâm kavmi’nin başına gelenler, Bilâdü’ş-Şâm topraklarında meydana gelmiştir.

   Nuh kavminin helaki, İbrahim aleyhisselâm’in muarızı Nemrut ve adamlarının yok edilmesi ve Allah Teâlâ’nın gazabına uğramaktan son anda kurtulan Yunus kavminin başından geçenler ise Irak topraklarında meydana gelmiştir.

   Helak olan kavimlerde olduğu gibi, Kur’ân-ı Kerim’de kıssaları anlatılan her bir peygamberi diğer peygamberlerden ayıran özel bir vasıftan söz etmemiz mümkündür.

   Örneğin En’âm Suresinde toplu olarak zikredilen peygamberlerin her birinin ayrı bir karakterde oldukları ve bir ilki temsil ettiklerini görmekteyiz.

Buna göre Hz. Nuh, puta tapanlarla uğraşan ilk peygamberdir.

Hz. İshak ve Hz. Yakup, bütün İsrailoğullarına gelen peygamberlerin aslıdır.

   Hz. Davut ve Hz. Süleyman mülk ve saltanat ile seçkin, Hz. Eyyüb ve Hz. Yusuf  imtihan ve güzel sabır ile diğer peygamberlerden ayrılmaktadır.  Hz. Musa  ve Hz. Harun aciz bırakma  kuvveti, heybet ve ezici güç, kitap ve özel işaret ile seçkin; Hz. Zekeriya, Hz. Yakup, Hz. İsa ve Hz. İlyas ise zühd, ruhaniyet ve fedakârlıkta örnek olmuş peygamberlerdir.  Bunun gibi, helak edilen her bir birey ve kavim de diğerlerinden farklı özellikler taşıyan ve işledikleri fiiller bakımından insan nesli içerisinde o çirkinlikleri yapan ilkler olmaları vasfına sahiptirler.

   Burada insanlık tarihini üç döneme ayırmak mümkündür. Ayrıca kavim ve bireylerin helak oluşunu, Hz. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem öncesinde ve sonrasında olmak üzere iki kısımda incelenebilir.

   Kur’ân-ı Kerim’e Göre İnsanlık Tarihinin Dönemleri:

   Kurûn-u Ûlâ (İlk Nesiller): Hz. Âdem aleyhisselâmdan Hz. Musa aleyhisselâm döneminde Firavun’un helak edilmesi ve Tevrat’ın indirilmesine kadarki zaman dilimi.

   - Nuh Kavmi, Nuh Aleyhisselem
   - Ashâbu’r-Res, Kur’an’da, Nûh, Âd ve Semûd kavimleriyle birlikte peygamberlerini yalanladıkları ve bu yüzden helâk edildikleri belirtilmekte, bunun dışında bir bilgi verilmemektedir.
   - Âd Kavmi, Hud Aleyhisselam
   - Semûd Kavmi, Salih Aleyhisselam
   - Lût Kavmi, Lut Aleyhisselam
   - Şuayb Kavmi (Medyen Halkı ve Eykeliler), Şuayb Aleyhisselam     

   Kurûn-u Vustâ (Orta Nesiller): Firavun’un helak edilmesi veya Tevrat’ın indirilmesinden Hz. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleminin gönderilmesine kadarki zaman dilimi.

  Ashâbu’l-Karye: Karye Ashâbı, köy ya da şehir halkı anlamına gelen Kurânî bir tabirdir.

   Yâsin suresinde geçen "Ashâbu’l-Karye" tabiriyle Antakya’da yaşamış bir topluluk anlatılmak istenmiştir. Allah, bu şehir halkına önce iki, sonra üç elçi göndermiştir. Onlar kendilerinin Allah tarafından gönderilen elçiler olduğunu söylediklerinde oranın halkı:

   "Hayır siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. "(Yâsîn, 36/15)

   deyip, onları yalanladılar. Hatta onların, beldelerine uğursuzluk getirdiğini, çekip gitmezlerse taşa tutacaklarını söyleyerek tehdit ettiler. Karşılıklı süren bu konuşmalar sırasında bir kişi şehrin öbür ucundan koşarak yanlarına geldi ve karye halkına bu elçilere inanmalarını söyledi. Gerçekleri çok mantıklı sözlerle dile getiren bu zatı o azgın kâfirler hemen öldürdüler. Kendilerine iman etmemekte direndikleri bu üç elçi, oradan uzaklaşır uzaklaşmaz onları kuvvetli bir ses, bir haykırma yakaladı. Bu sesle yok olup gittiler.

  Sebe’ Kavmi (Seylü’l-Arim): Kur’ân-ı Kerîm’de iki sûrede Sebe’den söz edilir.

   Neml sûresinde (27/20-44) danışma meclisi  bulunan bir kadın hükümdarın yönettiği Sebe’nin zengin ve güçlü bir ülke olduğu, halkının güneşe taptığı, Hz. Süleyman’ın bu melikeye elçi  göndererek onu ve halkını müslüman olmaya çağırdığı, meseleyi barış yoluyla halletmeye çalışan melikenin Kudüs’e gidip Süleyman’la bizzat görüştüğü ve bu görüşme sırasında onun cismanî ve ruhanî gücü karşısında gerçek bir peygamber olduğunu anlayıp kendisine iman ettiği ve hâkimiyetini tanıdığı anlatılır. Tarih ve tefsir kaynaklarında Hz. Süleyman’ın onunla evlendiği veya Hemdân melikiyle evlendirip görevinde bıraktığına dair rivayetler yer alır (bk. BELKIS). Adını bu toplumdan alan Sebe’ sûresinde ise (34/15-21) maddî refaha sahip güçlü Sebe toplumunun bunca nimete rağmen şeytana uyup Allah’a kulluktan yüz çevirdiği ve bu sebeple büyük bir sel felâketiyle (Arim seli) cezalandırıldığı, verimli arazilerinin çorak topraklara, türlü nimetlerin mahrumiyetlere dönüştüğü belirtilmektedir.       Tarihçiler, seddin yıkıldığı zaman hususunda milâttan önce IV. yüzyıl ile milâdî VI. yüzyıl arasında değişen tarihler vermektedir. Bu farklılık felâketin muhtelif zamanlarda tekrarlanmış olmasıyla da açıklanabilir

Ashâbu’l-Cenneh (Bahçe Sahipleri): Kalem Suresi 68/17–32 ayetler arasında uzun uzadıya bahsedilen konu; kardeşlere babalarından miras kalan cennet timsali bir bahçenin kadir ve kıymetini bilmemeleri ve bu nimeti kendilerine ihsan eden Allah’a karşı nankörce bir tavır sergilemeleri sebebiyle, onun ellerinden alınarak nimetten mahrum bırakılmalarıyla ilgilidir. Asırlar önce bahçe sahiplerinin başına gelenlerin, Araplar tarafından da bilindiği söylenmektedir.

   Ashâbu’s-Sebt: Ashâbu’s-Sebt’in cezalandırılma konusu, ağırlıklı olarak A’râf suresinde olmak üzere ayrıca Bakara ve Nisâ surelerinde de yer almıştır. Cumartesi gününün sahipleri (Ashâbu’s-Sebt) denilince ilk akla gelen kimseler Yahudilerdir. Ancak Kur’an’da "Ashâbu’s-Sebt" tabiri geçtiğinde akla tüm Yahudiler değil de cumartesi gününün kutsiyetini ihlal ettikleri için Allah’a isyan etmiş olan ve bu nedenle de maymuna ve domuza dönüştürülen Yahudiler gelmektedir.

   Ashâbu’l-Uhdûd: Ashâbu’l-Uhdûd ifadesi, Kur’an’da sadece Buruc 4. ayette geçmektedir. "Ashâbu’l-Uhdûd", hendek (çukur) sahipleri anlamına gelmektedir. Bu kıssa, müminleri yakmak için kâfir bir zümrenin tutuşturduğu ateşi, müminlerin bu ateş çukurlarında canlı canlı yakılarak geçirdikleri imtihanı ve bunu yapan kâfirlerin helak oluşlarını konu edinmektedir. Mekkeli müşrikler arasında meşhur olan bu hadise vesilesiyle hem Mekkeli müşrikler Ashâbu’lUhdûd’un karşılaştıkları korkunç ceza ile tehdit edilmekte hem de müşriklerin eziyetlerine maruz kalan müminlere moral desteği verilmektedir. Bu kıssa, nazil olduğu dönem sonrası Kur’an muhataplarına ise inananlar açısından moral kaynağı, kâfirler açısından da tehdit unsuru bir fonksiyon icra etmeye devam edecektir.

   Tübba’ Kavmi: Kur’an’da Duhân ve Kâf Surelerinde olmak üzere iki yerde geçmektedir.

   Tübba’nın, bir kişi mi yoksa krallar soyu mu olduğu konusu tartışmalıdır. Ebû Hureyre (ra), Rasulullah (sav)’ın, “Tübba’nın peygamber olup olmadığını bilmiyorum.”, buyurduğunu rivayet etmiştir. Hz. Aişe (ra) ise onun hakkında şöyle demiştir: “Tübba’a sövmeyin, çünkü o salih bir kimse idi. Allah Teala, kavmini tenkit ettiği halde, onu tenkit etmemiştir.”

   İbn Abbas ise, onun peygamber olduğunu söylemiştir. Bir görüşe göre de Tübba’, önceleri ateşe tapan bir kimse iken müslüman olmuş ve halkını da müslüman olmaya davet etmişti. Halkı ise peygamberlerini yalanlayıp, Allah’a karşı büyük suçlar işlediklerinden dolayı helak edilmiştir. Tübba’ kavminin belki de en önemli özelliği, helak olan toplumlar içerisinde Mekke müşriklerine en yakın toplum olmalarıdır. (Rivayetler ve bilgi için bk. Zemahşerî, Keşşâf, IV, 279-280)

   Ashâbu’l-Fîl: İslam’ın ortaya çıkışına az bir süre kala, Arap Yarımadasında müthiş bir olay meydana geldi. Ebrehe, San’a şehrinde “Kulleys” adında büyük bir kilise yaptırdı. Böylece, bütün Arapları, hacca gittikleri mabetlerini terk ettirip buraya çevirecekti. Bu maksatla Kabe’yi yıkmak isteyen Ebrehe ve ordusu helak olmuştu. Bu konu hakkında nazil olan Fîl Suresi, söz konusu korkunç manzarayı şöyle haber vermektedir:

   “Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atan (kuşlar), nihayet onları, kurt yeniği ekin yaprağı gibi yaptı."(Fil, 105/1-5)

Kurûn-u Uhrâ (Son Nesiller): Âhir zaman diye ifade edilen, Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem ile İslam’ın ortaya çıkmasından, kıyametin kopacağı ana kadarki zaman dilimidir.

Bedir’de öldürülenler: Ashâbu’l-Kalîb (Mekkeli müşrikler)    

  Medine Civarındaki Yahudiler

   - Benî Kaynuka,  
   - Benî Nadîr,        
   - Benî Kurayza.    

   Kur’ân-I Kerimd'e Allah Teâlâ’nın Gazabına Uğramış Bireyler

   Hz. Rasûlullâh sallallâhü sleyhi ve sellemden önce:

   Nuh’un Oğlu,       
   Nuh’un Eşi,            
   Lût’un Eşi,              
   Nemrut,   
   Firavun ve İsrailoğulları,   
   Kârun,      
   Hâmân,    
   Sâmirî,      
   Bel’âm,    
   Câlût,        
   Sadece Bahçesi (Malı) Helak Edilen İki Adamdan Biri.   

   Hz. Rasûlullâh sallallâhü sleyhi ve sellem döneminde:

   Ebû Leheb,          
   Ebû Cehil,            
   Velîd B. Muğîre,
   Nadr B. El-Hâris,
   Ka’b B. Eşref,      
   Hristiyan Rahip Ebû Âmir.             

   Kur’ân-ı Kerim’in örneklerini sunduğu gazapla ilgili hadiseler, insanoğlunu, bu kimselerin tavırlarından uzaklaştırma işlevi görür. Bu hadiselerde, bu nedenle tarih ve zaman faktörüne fazla yer verilmez.

Kur’ân-ı Kerim’in hiçbir bölümünde şu kavim kesin olarak şu tarihte yaşamıştır, diye bir bilgiye rastlanmaz. Aynı şekilde Kur’ân-ı Kerim, mekân unsuruna da fazla önem atfetmez.

   Bunun nedeni, Kur’ân-ı Kerim’in tarihe bakış açısında gizlidir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, tarihi olayları anlatırken, onlardaki insan karakterleri ve toplumların davranış şekillerini ön plana çıkartır ve onları detaylı bir şekilde tahlil eder. Hangi davranış şekillerinin, Allah Teâlâ katında nasıl bir karşılık gördüğünü önemle vurgular.

   Böylece insana, yapması ve yapmaması gereken davranışlar listesi sunar.

   Bunu yaparken de, dünya ve ahirette mutluluğa ulaşmasında davranışlarına hâkim olması gereken temel felsefeyi ve yaklaşım şeklini, bütün ayrıntılarıyla idrakinin algılayabileceği ölçülerde izah eder.

Gazap konusu, kıssalar olarak bilinen pasajlar içerisinde yer alır. Bu açıdan kıssaların en önemli konusu, gazapla ilgili hadiselerdir. İlk muhatapları, Kur’ân-ı Kerimi inkâr ederken “eskilerin masalları” (En’âm 6/25) nitelemesinde bulunmuşlardı. Günümüzde de Kur’ân-ı Kerimi inkâr edenlerin bu sebeple İslam’a en fazla saldırdıkları konu kıssalar olmuştur. Bu saldırıların bilimsel ayağını oluşturan müsteşrikler ve İslam dünyasındaki uzantıları, zihinlerde Kur’ân-ı Kerim kıssalarıyla ilgili şüpheler oluşturmak, kıssaları gerçekleşmemiş hikâye türünde fanteziler olarak sunmak için büyük gayretler sarf etmektedirler.

   Kur’ân-ı Kerim’de, Tevrat’ta yer alan bazı kıssaların bulunduğu doğrudur. Ancak bunlar çoğu kez, Tevrat’ta anlatıldığı şekille uyuşmamaktadır.

   Bu ortak pasajlarda Kur’ân-ı Kerim, hakem rolündedir ve Tevrat’ın tahrif edilmiş kısımlarının gerçek mahiyetini ortaya koymaktadır.

Ayrıca kıssalarla ilgili çok önemli olan bir diğer husus da Kur’ân-ı Kerim’de Tevrat’ta bulunmayan kıssaların yer almış olmasıdır. Bu yönüyle Kur’ân-ı Kerim, ayrı bir orijinalliğe sahiptir. Kur’ân-ı Kerimi, eskilerin masallarından ibaret sayan ilk muhatabı Mekkeli müşrikler bile, vahiy tarafından bildirilen bu haberleri ilk duyduklarında şaşırmışlar ve hiçbir itirazda bulunamamışlardır.

   Kıssaların, özellikle de yoğun olarak birey ve toplumların Allah Teâlâ’nın gazabına uğramalarını anlatan sahnelerinin Kur’ân-ı Kerim’de bu kadar çok yer alması, azgınlaştığında başına gelebilecekleri önceden bilip, muhtemel bu yakın tehlikeden, insanın kendisini korumasını sağlamak içindir. Bu yönüyle gazap konusunu içeren pasajlar, “ilahi uyarı ve ikaz” niteliği taşıyan Kur’ân-ı Kerim’in en önemli bölümleridir. Nitekim ilk muhatapları için de aynı işlevi görmüş, bundan sonra da benzer işlevi görmeye devam edecektir. Yüce Allah, eski milletlerin hayat hikâyeleri hakkında Kur’ân-ı Kerim’de anlatılanlardan az çok haberdar olan müşriklere, Allah Teâlâ’nın ayetlerini kabul etmedikleri takdirde kendilerinin de onlar gibi gazaba uğrayacaklarını hatırlatıp onları uyarmaktadır.

   Kıyamete kadar yaşayacak tüm insanlar içerisinde “Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına karşı gelen, küfür ve şirkte, zulüm ve azgınlıkta ısrar eden toplumların sonunun, önceki milletlerin akıbetinden farklı olmayacağı" bu pasajların ana temasıdır.

   Özetle söyleyecek olursak, gazap konusunu içeren ayetlerin yer  ve zaman unsuru ön plana çıkartılmaksızın, bahsettiği kimselerin karakterine vurgu yaparak Kur’ân-ı Kerim’de çokça tekrar edilmesi; sonraki muhataplarını, Allah Teâlâ’nın sünnetinin benzer durumlarda aynı şekilde işleyeceğinden haberdar etmek ve böyle bir duruma düşmemelerini sağlamaya yöneliktir.  Böylece kıssalar  vasıtasıyla Kur’ân-ı Kerim’in her asırdaki muhataplarına “Allah’ın ayetlerini kabul etmedikleri takdirde kendilerinin de onlar gibi helak olacakları” mesajı, yaşanmış olaylardan alınan kesitlerin, unutulması zor sahneler halinde zihinde canlandırılmasıyla adeta insan idrakine kazınmaktadır.

   Kur’ân-ı Kerim’de bu kadar çok tekrarlanan kıssalar, özellikle tarihçilerin ve tefsir âlimlerinin ilgi odaklarından biri olmuştur. Ancak bazı kıssaların Kur’ân-ı Kerim’den önce Kitab-ı Mukaddes’te yer almış olması, önemsiz olduğu için haklarında Kur’ân-ı Kerim’de bir şey söylenmeyen hususların, bu âlimlerce Tevrat ve İncil’deki bilgilerle tamamlanmaya çalışılmasına ve hurafelerden oluşan birçok görüşün böylece bu tarih ve tefsir kaynaklarına girmesine neden olmuştur.

   Burada üzücü olan, bu tür rivayetleri eserlerine alan âlimlerin, bunları Kitab-ı Mukaddes’ten veya hangi kaynaktan almış olduklarına çoğu kez bilerek ve bazen de bilmeyerek açıklık getirmemiş olmamalarıdır. Çünkü bilginin kaynağı ortaya konulmadığından, ayetin yorumu olarak verilen bu bölümler, adeta dinin ve vahyin konuyla ilgili açıklaması olarak anlaşılabilme tehlikesini beraberinde getirmektedir.

   Hâlbuki bu konularda murad-ı ilahi, bu hususları önemli olmadığı için açıklamamıştır. Kıssalarda açıklanmayan hususları İslam dışı kaynaklarla doldururken, mutlaka ve mutlaka bilginin kaynağına temas edilmeli, “Konu Tevrat’ta şu şekilde, şu kişiye göre de şu şekilde ele alınmıştır.” tarzında uyarılarda bulunmak gerekmektedir.

   Kâinattaki en dehşetli felaketi oluşturan gazap ve gazabın sonucu olan azapla helak, Yaratıcı’nın insanlık tarihi boyunca çok az uyguladığı ve insanlar tarafından şartları oluşturulduğu takdirde, her defasında yeniden tekrar edecek bir ilahi kanun (sünnetullah)dur.

   Herhangi bir şahıs ya da bir toplumun ilahi gazaba uğraması, uzun bir değişim sürecinin oluşmasıyla gerçekleşir. Bu süreç içerisinde Yaratıcı tarafından inkârcı azgınlara değişik ihtarlar gönderilir. Bu ihtarlar, Allah Teâlâ’ya olan isyan ve özellikle de Allah Teâlâ ile kendince savaş halindeki birey ve toplumlara, büyük bir felaketin yolda olduğu haberini iletir. Gerekli mesajı alıp, dinî mukaddesatla savaşmaktan vazgeçen ve hâşâ ilahlık iddiasında bulunmaktan, bozgunculuk ve zulüm yapmaktan sakınan kimseler, ilahi kanun gereği kendilerini gazaptan korumuş olurlar.

   Ancak ihtar şeklinde gelen türlü türlü felaketler ve cezalara rağmen, hala inkârcılıkta direten, ilahi değerlerle çatışmaktan vazgeçmeyen, hayattaki yaşam gayesini dinî değerlerle savaşmaya adayan iflah olmaz inkârcılar, Allah Teâlâ’nın gazabını üzerlerine çeker ve ilahi bir cezayla cezalandırılarak bu dünyada yok edilirler.Önceki inkârcılara gönderilen yerden ve gökten gelen azap şekilleri, kıyamete kadarki süreçte, Allah Teâlâ’nın istediği her zaman ve zeminde meydana getirilebileceği bir gerçek olarak kalmaya devam edecektir:

“De ki: Allah ’ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeye ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter.” (En’âm 6/65)

Kur’ân-ı Kerim’in önemle üzerinde durduğu insan fıtratındaki vahiy dışı değişimlere olan ilgi ve eğilim, yine Kur’ân-ı Kerim ifadesine göre, bu yolu tutanların zarara uğramasıyla sonuçlanacaktır.

   İşte Kur’ân-ı Kerim bu noktada, insanlığı bu zararlardan kurtarmanın ölçü ve prensipleri üzerinde önemle durur. Bunu da, geçmiş ümmetlerden, peygamberlerden ve uğradıkları değişimlerden sık sık söz ederek, Kur’ân-ı Kerim muhataplarının dikkatini bu noktalara çekerek yapar.

   Şüphesiz, kâinatın tüm kurallarını en küçük detayına kadar mükemmel bir şekilde ortaya koyan Allah Teâlâ’nın kanununda, bu büyük felaketten korunmanın yolları da vardır.

   Bunların neler olduğu ise yine son dinin kutsal metni Kur’ân-ı Kerim’de bizlere haber verilmiştir. Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun…    METİN ALKAN

                        EĞİTİMCİ YAZAR

Araştırmacı Yazarlar
 Araştırmacı Yazarlar internet sitelerinde yayınlanan haberler ve köşe yazılarının tüm hakları Araştırmacı Yazarlar Yayın Grubuna aittir. Kaynak gösterilerek dahi haberin veya köşe yazısının tamamı yazılı izin alınmaksızın kullanılamaz. Sadece alıntı yapılan haberin veya köşe yazısının bir bölümü, alıntı yapılan habere/yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.
ÖNCEKİ YAZILARI
VİDEO GALERİ
 
YAZARLARIMIZ
Y
Metin ALKAN
ZEKAT , FİTRE VE ORUÇ FİDYESİ KİMLERE VERİLİR?
Y
ferit karasu
YÜREĞİM DEKİ ŞEHİR
Y
Nurcan CANKORU
MENZİLE
Y
Mehmet GÖÇMEZ
ANMAK MI ANLAMAK MI
Y
SERDAR BOZDOĞAN
TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR BİZDE TARİHE YENİDEN ÇAĞ AÇTIRIYORUZ
Y
Pınar SÖNMEZ
AŞK BİR NOKTA
Y
Hatice BAŞKAN
KADINSIN
Y
Fatmanur KUŞ
SU GİBİ AZİZ OL EVLADIM
Y
Duygu Gürses DİKEN
MALINI BAĞIŞLAYAN ELBETTE KURTULUŞA ERMİŞTİR..
Y
Zeynep DEMİR
önce sela, sonra adın okunur minarelerden.
Y
Ayhan KÜFLÜOĞLU
Eşyayı gösteren Rabbimiz’in varlığı, o eşyadan daha zahir ve kesin
Y
Nur KABADAYI
Umut Ederek Yaşamak
Y
Büşra ŞENTÜRK
Sen Kaderim Misin
Y
Büşra Nur GECE
Mabede İsmet; Meryem'e Betül Sıfatı Yakışır...
Y
Merve DİKİCİ
TEVEKKÜL KIL
Y
Ebru ATA
KIYIYA İNSANLIK VURDU
Y
Mustafa KAYALI
ZAMAN VE MEKÂNDA KIBLEMİZ
Y
Türker ELMAS
NUR ve HAKİKAT AVCILIĞI
Y
Nagihan ZENGİN
Ademiyetten Kemaliyete İrfan Yolculuğu
Y
Öznur MACİT
bir b/akış bir yürüyüş (04,05,14 Eskici dergi yayınlandı)
 
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
BİR DOST PENCEREMDEN TÜRKİYEDE HANGİ NURCU KOLLARI FETÖYE DESTEK VERİYOR 2022 RAPORU VE BELGELERİ REFERANDUM SEÇİMLERİ ÖNCESİ BOMBADA FETÖNÜN PARMAK İZLERİ!!! (1)
 
KONUK YAZARLARIMIZ
K
İsmail GENÇ
İnsanız ve İnsanlığı Özlüyoruz
K
Emrah POLAT
Vahametlerle İmtihan ve Müracaat
K
Mehmed ESMER
Kubbetüs Sahra'yı tanıyacağız
K
Elif NİSA
Gerçekten İnsan Azar
K
Elif MUSLUOĞLU
Cemâli Bâ Kemâle Seyredelim
K
Fikriye AYYILDIZ
GAFLET
K
Merve YAĞMUR
ÖLMEDEN ÖNCE ÖLÜNÜZ
K
Fuat TÜRKER
Münafıklar Kavramıyorlar!
K
Hüray BOZBIYIK
TESETTÜRÜN VERDİĞİ HUZUR
 
ÖZEL RÖPORTAJ
Ferudun Özdemir: 'Allah Var, Problem Yok'
Ferudun Özdemir: 'Allah Var, Problem Yok'
Ferudun Özdemir, “Allah var, problem yok!” adlı kitabında, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, Allah'a dayanıp, O'na güvenen insanların bir şekilde aydınlığa kavuşacaklarının farkındalığını oluşturuyor zihinlerde…
 
E-POSTA LİSTESİ
 
FOTO GALERİ
 
ANKET

Web Sitemize Nasıl Ilaştınız?




 
cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry

Sitemizde yayınlanan haberlerde basın ahlakına, hukuk ilkelerine, insan hak ve özgürlüklerine bağlı kalacağımıza söz veririz. Yazarlarımızın yazılarıyla ilgili her türlü sorumluluk kendilerine aittir. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Adres : Sizde Araştırmacı Yazarlara Katılabilir Çalışmalarınızı Yayınlatabilirsiniz! arastirmaciyazarlar@gmail.com a Ad Soyad ve Yazar Resminizle birlikte gönderin değerlendirelim