KİBİR VE GURUR (2)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
"O âhiret yurdunu yeryüzünde kendilerini büyük görmek ve fesat çıkarmak istemeyenlere tahsis ederiz. Son kazanç muttakilerindir." (Kasas Sûresi, 83)
“Allah büyüklük taslayanları sevmez." (Nahl Sûresi, 23)
“Kahrolası insan ne kadar da nankördür! Allah onu hangi şeyden yarattı? Bir nutfeden (meniden). Onu yarattı, ona biçim verdi. Sonra ona yolunu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü de kabre koydu. Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltecektir." (Abese Sûresi, 17-22)
“Çalım satarak elbisesini sürükleyen kimseye Allah Teâlâ, kıyamet gününde rahmet nazarıyla bakmaz." (Müslim, Libas 9)
Tevazuu, peygamber ahlâkıdır. İlk peygamber Âdem aleyhusselâmdan son peygamber Muhammed aleyhisselâma kadar insanlığa önder, örnek ve eğitimci/mürebbî olarak gönderilmiş hiçbir peygamber yoktur ki kibirden uzak ve mütevazı olmasın. Hepsi de toplumlarının en mütevazı insanları idiler. Hepsi de ümmetlerine kibirden uzak durmayı ve büyüklenmenin ancak Allah’a mahsus olduğunu öğütlemişlerdi. Kur'ân ahlâkıyla eğitilmiş olan Hz. Peygamber (s.a.v.) de insanlara karşı mütevazı olmayı değişmez bir davranış biçimi olarak özenle korumuş ve bunu bizlere de ısrarla tavsiye etmiştir; “Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen kibirli kimselerdir.”1
Hz. Peygamber (s.a.v.), Mekke'yi fethettiği gün şehre muzaffer bir komutan edasıyla değil benzeri görülmemiş büyük bir tevazuuyla girmiştir. Öyle ki, devenin üzerinde o kadar eğilmişti ki neredeyse sakallan devenin sırtına değecekti.2
Efendimiz (s.a.v.)’in güzide arkadaşlarına hitaben eşsiz tevazuu örneği göstererek ‘"Anam babam sana feda olsun ey...!” demesi, ashabının da buna mukabil büyük bir sevgi ve hürmetle aynı karşılığı vermesi ancak tevazudaki yüksek ahlâk ve derinlikle izah edilebilir.
İmam Mâverdî, bütün kötü ve tehlikeli huyların en başında kibrin geldiğim söyler. “Çünkü kibir, insanlar arasında kin doğurur, toplumsal uyuşmayı ve kaynaşmayı baltalar, dostların gönüllerine nefret sokar.”
İmam Gazzâlî, “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kişi cennete giremez.”3 anlamındaki hadisi hatırlattıktan sonra şu görüşlere yer verir: “Kibir, cennetin bütün kapılarını kapatır; zira kibirli insan kendisi için sevip istediğini öteki Müslümanlar için isteyemez. Kibirde benlik iddiası bulunduğundan böyle birisi alçakgönüllü olamaz. Oysa alçakgönüllülük, takva sahiplerinin başta gelen erdemidir.” 4
“İnsan nefsinin birtakım âfetleri vardır. Kibir, riya, haset, bilinmek ya da takdir edilmek tutkusu, menfaat arzusuyla kâr arayışı gibi... Bu hasletlerin sahibi görünüşte ibadetlerin her türlüsünü yerine getirip faziletlerle süslenmiş olsa da çok aktif bir görüntü sergileyerek hizmette bulunup insanlara faydalı olduğunu zannetse de aslında için için yıkılmaktadır. Zaten bu şekilde nefsi zaaflarından kurtulamamış, ahlâki yönden olgunlaşamamış, ruhsal gelişiminde mesafe kat edememiş insanların yapacağı her hizmet ve hareket de bir süre sonra tıkanacak ve işlemez hale gelecektir.” 5
Hz. Ali Efendimiz (r.a.) oğlu Hasan (r.a.)'a: “Oğlum, sana söyleyeceğim sekiz husus vardır ki, bunları çok iyi muhafaza et!, buyurur. O sekiz husustan birisi de “Vahşetin en büyüğü kibir ve böbürlenmektir.” 6
Kendini beğenme ve kibir, bir nevi hastalık belirtisidir. Bu, ya aşağılık duygusu denilen bir saplantının değişik bir biçimde tezahürü yahut da cehaletin ve aldanmanın bir sonucudur. Bazen insan, elinde bulunan değerlerin her şeyi halledeceğini veya her güçlüğü yeneceğini vehmedebilir. Hâlbuki zaman; gençliği, gücü kuvveti alıp götürür. Makam mevkii, mansıp kişiye zaten emanettir; her an elden gidebilir Ölüm ise insanı bütün her şeyinden ayırır. Ebedî yolculuğa ancak bir kefenle çıkılır. Ne var ki onun da cebi yoktur.
Kibir ve gurur kabalığın, hamlığın, yozluğun, kofluğun ve hayalperestliğin bir tezahürü; tevazu ise insan olmanın, olgunluğun, gerçekçiliğin alametidir. Bu sebeple Kur'ân-ı Kerim de tevazu övülmüş; kibir yerilmiştir. Hatta o kadar ki, şerrin sembolü olan şeytanın sırf kibri sebebiyle Allah'ın rahmetinden kovulduğu, zelil ve hakir duruma düştüğü beyan buyurulmuştur. Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun. METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR
1. Buhari, Kalem Suresi Tefsiri; Müslim, Kitabu’l Cennet, 13
2. İbn-i Hişam; IV, 42.
3. Müsned, IV, 134.
4. İmam Gazzali, İhyay-ı Ulumuddin III, s. 236-309
5.Günay Bayburtlu Kesler, Son Elçi Hz. Muhammed ve O’nun Rehberliğinde Hayat, s.98, Çıra Yayınları, İstanbul, 2010
6. Ekrem Sağıoğlu, İlim Beldesinin Kapısı Hz. Ali, Yasin Yayınevi, s. 331, İstanbul, 2005.
7. http://www.fetva.org/Hutbeler/kibir_tevazu.htm
8. İbn Mace, Mukaddime, 9; Müslim, İman, s. 148-149.
9. Müslim, İman, 39.
10. http://www.fetva.org/Hutbeler/kibir_tevazu.htm
11. Heyet, İlmihal, İslam ve Toplum, II, s. 517-518, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005
12. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Yayınları, İstanbul.
13. İbrahim Tenekeci, Yeni Şafak Gazetesi, 29 Ağustos 2012
14. Arif Nihat Asya, Dualar ve Aminler, Naat Şiiri, Ötüken Yayınları, İstanbul
15. Ahmed bin Hanbel, Müsned
16. Buhârî, Kalem Sûresi tefsiri; Müslim, Kitabu'l-Cennet, 13
17. Müslim, İman 14; Buhârî, İman 3.
18. Heyet, İlmihal, İslâm ve Toplum, II, s. 501, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005
19. Gazzalî, İhyâ, III, 166
20. Heyet, İlmihal, İslâm ve Toplum, II, s. 501, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005
21. http://www.fetva.org/Hutbeler/kibir_tevazu.htm
22. Müslim, Birr, 38